10 Eylül 2010 Cuma

Tekno Kopuş

Bir aya yakın süredir tarifem iptal olduğu için kimseyi arayamıyorum. Gerçi tarifem varken de pek kimseyle konuştuğum yoktu ya... Bütün arkadaşlarım farklı gsm operatörlerine bağlı oldukları için birbirimizi arayamıyoruz. Mesaj atalım desek, kendi operatörlerindekilerle 3000 mesaj hakkı olanlar farklı operatörlerle en aşağı 30 kuruşa mesajlaşıyor; bedavadan bol mesaj atmaya alışan gençlik de diğer operatörlere yüz vermiyor.

Bu durum beni yıllar öncesine götürdü. İlkokula giderken oturduğum mahallede yaşıtım kimse yoktu. Bu yüzden okuldan gelir gelmez daha üstümü bile değişmeden geçer telefonun başına arkadaşlarımı arardım. O zamanlar internet yoktu, bilgisayarlar 4 ram ile çalışıyordu, zaten bilgisayarım da yoktu... Dolayısıyla yapacak en iyi şey konuşmaktı. Telefonumuz evin kapısının hemen karşısındaydı. Telefon kablolu olduğu için saatlerce o telefonun başında ayakta dururdum, bazen dayanamaz mutfaktan sandalye alır telefonun önüne koyardım. Boş vakitlerim arkadaşlarımla konuşmakla geçerdi. Biriyle kapatır öbürünü arardım. Cep telefonu yo
ktu, kontör derdi yoktu, şehir içi konuşmak ucuzdu. Umut'la müzikten, Özge'yle ailesinden, Tuğçe'yle hoşlandığım çocuktan, Gizem'le danstan bahsederdik sıkılmadan. Düşünüyorum şimdi, o zamandan bu yana teknoloji ne kadar gelişti... Cep telefonları, internet, wii v.b. daha birçok yenilik var elimizin altında. Fakat bunların çoğu artık ilk çıktıkları amaçtan farklı bir amaç edindiler kendilerine.
Çağ olarak sosyal anlamda bir gerileme yaşıyoruz. Anlık ileti programları aracılığıyla sosyalleşiyoruz, birbirimizi ancak web kameralarla, 3G'lerle görüyoruz. Gerçek kahkahalarımızın yerini "emoticon" aldı. Teknoloji dediğimiz şey insan hayatını kolaylaştırmak amaçlı geliştirilen araçların bilgisi değil midir? O zaman düşünmek gerekiyor. Neden artık çocuklar sokakta oynamak yerine odalarına kapanıyor? Neden birbirini özleyen insanlar kontörüm gitmesin diye aramayı bırak zar zor mesaj atıyor? Bunlar ilerileme midir yoksa gerileme mi? Çocuklar dışarıda top oynamak yerine evde MMORPG (Massively Multiplayer Online Role Playing Game) oynamayı tercih ediyorlar. Neden? Çünkü gelişmiş teknolojinin yüksek çözünürlü canavarlarıyla basit bir top karşılaştırılamaz. Belki de bu durum sadece çağa ayak uydurmakla alakalıdır. Sonuçta telefon çıktığında mektuplar; kısa mesaj çıktığında aramak; internet çıktığında ise anlık iletiler hep bir öncekinin yerini aldılar ve hep bir önceki nesil tarafından eleştirildiler. Bu eleştiriler haksız olabilir. Çünkü eleştirilmesi gereken şey iletişimin şekli değil, yeterliliği olmalı.

Şu an o kadar teknoloji etrafımızı sardığı hâlde iletişimde bir kopukluk yaşıyoruz. Birbirimizi internet üzerinden tanımaya çalışıyoruz ama karşı karşıya geldiğimizde ne söyleyeceğimizi bilmiyoruz. "Akşam internette konuşuruz," diyoruz birbirimizi aramak yerine. Neden? Çünkü kendi dünyamızdayken, karşımızda o kişi yokken, söyleyeceğimiz şeye karar vermek daha kolay geliyor. Bir cümle yazmak için bin kere silip baştan başlayabiliyoruz. Ben buna iletişim diyemiyorum, olsa olsa "sözde iletişim" diyebilirim. Çünkü
ne yazarsak yazalım aslında hâlâ kendi dünyamızdayız. Karşıdakine asıl benliğimizi göstermemek için o kadar çok yolumuz var ki! Ufak bir örnek vermek gerekirse: Birine kızdığınız hâlde özenle yazdığınız mutluymuşsunuz gibi gösteren cümleye bir gülen surat eklediğinizde karşınızdakinin yalanınızı anlama şansı neredeyse yok. Acaba bu yüzden midir ki internet üzerinden tanışan çoğu insan gerçek dünyada karşılaştıklarında "bu o kişi olamaz" diye düşünüyor?

İnternet üzerinden ya da mesaj atmak suretiyle iletişime karşı olduğum düşünülmesin sakın. Tam tersine, asosyalliğimden nefret ediyorum ve her türlü sosyalleşme metoduna açığım. Fakat ben "sözde iletişim"e karşıyım. İnsanlara kendini yanlış tanıtmak ya da aksine "Nasılsa beni görmüyorlar" diye aklından her geçeni paylaşmak karşı taraf ile bir güven ortamı kurmayı engelliyor. İletişim -en azından belirli ölçülerde- güvene dayalıdır. Teknolojinin arkasına sığınarak sosyalleşmeye çalışmak ise bence bariz bir gerilemedir. Ama başka şansımız var mı? 3 farklı operatör mu kullanalım birilerini arayacağız diye? Önümüzde sadece internet gerektiren anlık ileti programları ya da internetten görüntülü konuşabilme şansımız varken ne gerek var değil mi? O güven ortamını oluşturduktan sonra nerede nasıl olursa olsun teknoloji iletişimin amacı olmaktan çıkıp araç hâline gelecektir. Sanırım benim de biraz bu konunun üzerine düşüp teknolojinin nimetlerinden yararlanarak arkadaşlarıma dönüş yapmam lazım...

24 Şubat 2010 Çarşamba

N'avihontas

Bir film düşünün ki yeni bir dünya bulunmuş olsun. O dünyada vahşiler kendi doğal hayatlarında kavrulup giderken silahlarıyla, makineleriyle "modern" insanlar gelip onların hayatını değiştirmeye kalksın. Bu insanlardan biri de gelip o vahşilerin şefinin kızına tutulsun, onların hayatının ne kadar doğayla iç içe olduğunu görsün sonunda da onlardan yana dönsün. Tanıdınız mı? Avatar mı dediniz? Bilemediniz. Anlattığım güzel hikâye çocukken Pocahontas adındaki güzel mi güzel çizgi filme ait. Dünyayı kasıp kavuran Avatar filmi "senaryosuyla olay yarattı" başlıklı haberlerle gündemden inmedi. En sonunda fırsat bulup izlediğimde ise tam bir hayal kırıklığı oldu. Görsel efektler açısından harika bir şölen olsa da, 3 boyutlu izlemek filme ayrı bir hava kattıysa da yapılan şey yıllar öncesinin ünlü senaryosunu alıp geleceğe uyarlamaktan ileri gitmemiş. Güzelim söğüt nine bile "atalarımızın ruhunun içinde olduğu ağaç" adıyla -amma da uzun isim koymuşlar ağaca yahu- filmin içine bir yerlere sıkıştırılmış. Ayrıca savaşta o kadar ölenden yaralıdan sonra yas tutacaklarına kalanların "heyya huyya hüyt hüyt" diye adamı N'avi vücuduna koymaya uğraşmaları da açıkçası zorlamaydı. Herkes sevdi diye muhalefet yapmıyorum. Bu kadar eleştirmeme rağmen filmi ben de beğendim. Tek dediğim ise şu: Ben bu filmi daha önce izledim...