23 Temmuz 2009 Perşembe

Din-siz? -Part II-

Bir önceki yazımda dağıtılan anketten yakınmıştım. Bu sefer ise hocanın bazı düşüncelerinin bana ne kadar yanlış geldiğini anlatmak istiyorum.
Dünkü derste hoca bize ahlâkın dinden kaynaklandığını söyledi. "Karşınızdakine bakıyorsunuz yalan söylemiyor, aldatmıyor, adam öldürmüyor. E bunların hepsi zaten dinde var? O kişiye dinsiz ama dürüst diyorsunuz." şeklinde de bir açıklama getirdi sonuna...
Bu açıklamadan sonra sinirden kalkıp sınıftan çıkıp gitmek istedim (fakat devamsızlık yapmayı gözüm yemedi). Nasıl bir insan ahlâkın dinle başladığını düşünebilir? Bunu bir inanan olmasına bağladık diyelim. Peygamberlerin ve kitapların insanlar yozlaşmaya başladığı için gönderildiği söylenmiyor muydu? E bu insanlar kutsal kitaplar inmeden önce ahlâktan bihaber mi yaşıyorlardı? Adam öldürmenin, çalmanın, başkasının karısına sarkmanın makul görüldüğü anarşik bir dünya vardı da bizim haberimiz mi olmadı acaba? Antik Yunan'da filozoflar boşu boşuna mı adalet kavramını, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı bu kadar tartıştılar? Bir toplumda yaşayan ve çıkarım yapma yetisi düzgün çalışan bütün insanların belirli bir zaman dilimi içerisinde kendilerine ait bir etik anlayışı oluşur. Din denilen şeyi bile duymamış ilkel kabilelerde bile ahlâk vardır, çünkü ahlâk düzenle alakalıdır. Bunu da bir dine tabi olsun olmasın herkesin kabul etmesi gerekir bence...
Öğleden sonra ise dersin sonunda hoca bize böceklerle ilgili uzunca bir belgesel izletti. Bu belgeseli açmadan önce böcek fobisi olan kimseleri düşünmemesi çok zoruma gitti. Ben çoğu böcekten feci hâlde korkarım ve aslında çok ilgi çekici olan bu belgeselin aşağı yukarı yüzde otuzunu izleyebildim. Gördüğüm onlarca lavradan sonra devamına şöyle bir göz atabilmemin bile mucize olduğunu düşünüyorum açıkçası. Neyse sorun ettiğim şey bu değil. Hoca rastgele bir öğrenciye en çok ilgisini çeken yerin neresi olduğunu sordu, kız da dürüstçe hiçbir yeri dedi. Böceklerden o da korkuyormuş şansa bakın ki. Bunu duyan hoca ise böcek korkusu anormal bir şeymiş gibi davranıp kıza laf etmeye başladı... Neymiş efendim çocukluğumuzda ailemiz "aha böcek, hemen ez!" demiş o yüzden korkmuş ezmişiz, daha sonra kırmızı başlıklı kız masalında kurt büyükanneyi yedi kızı da yiyecek diye kurttan korkmuşuz oduncu kurdu kesmiş, biraz büyüyünce okulda "baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana hey ormana" şarkısını öğretmişler ağacı kesmişiz, sonunda da işe girince altımızda çalışanları "bunlar bizden küçük ezmeliyiz" diye düşünüp ezmişiz. Sabahki derste bahsettiği konu olmasa uzun zamandır duyduğum en saçma şey bu olmalı diye düşünürdüm... Karşı çıkma sebeplerime gelirsek:
1.Benim ailem bırak böcekleri ezmeyi, "o küçük, senden daha çok korkuyodur, bir şey yapmaz" diye alıştırmaya uğraştı yıllarca, eminim çoğu aile de aynı şeyi yapmıştır. Böceklere olan yaklaşım "hemen ezelim" değil "küçücük böcek n'apabilir ki" şeklindedir genellikle.
2. Kurttan korkmanın ormanda yaşayan biri iseniz yersiz olduğunu sanmıyorum. Kırmızı başlıklı kızın ninesinin ormanın derinliklerinde oturması her ne kadar saçma da olsa eğer ayıların bulunmadığı bir ormansa aç bir kurttan daha tehlikeli bir şey düşünemiyorum. Dolayısıyla ormancının da kurdu yarıp nineyi çıkartmasında kötü ya da zararlı bir yan göremiyorum.
3. Okulda "baltalar elimizde" şarkısının dışında -ki o şarkı aslında "Pamuk Prenses ve 7 Cüceler" masalındaki cücelerin madene giderken söyledikleri şarkıdır ormanlara zarar vermekle alakası yoktur- bir çok "ormanı sev yeşili koru" temalı şarkı öğretiliyor. Onlar bizi etkilemedi de bir tek bu şarkı mı etkiledi? Hem saçma hem yersiz... (Şahsen benim aklımda "tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli yurdumda" daha çok kaldı.)
Bir savı sağlam temellere oturtmaya çalışayım derken ancak bu kadar batılabilir. Ben böceklerden hâlâ korkuyorsam bundan ne ailem, ne okulum, ne de masallar suçludur; sadece küçükken beni sokan arılar, yiyeceklerimden çıkan karıncalar/kurtçuklar, ben uyurken yatağımda gezinen örümcekler, evi basan hamamböcekleri ve her daim vızıldayıp uyku bile uyutmayan sinekler sorumludur. Bu korkunun da ileride küçüklerimi ezme dürtüsüne yol açacağından oldukça şüpheliyim.
Aslında hocanın kapasitesi yettiğince kendini geliştirdiğine ve bize de elinden gelenin en iyisini sunmaya çalıştığının farkındayım. Ama öyle laflar sarfediyor ki dayanamıyorum. Yüzüne söylemem de benim açımdan pek hoş sonuçlar doğurmayacağı için buraya yazıyorum işte... Bu konuyu da burada kapatıyorum yoksa kaşınmaktan kıpkırmızı olacağım :)

9 Temmuz 2009 Perşembe

Din-siz?

Konuları hayatımdan seçmem sizi sıkıyor mu? Umarım sıkmıyordur. Yaz okulunda kredi doldurmak için arkadaşların tavsiyesi ile Cinsel Sağlık Bilgileri Eğitimi dersi aldım. Bu dersin başında dağıtılan anketteki ilk soru beni benden aldı uzaklara götürdü.... "İnançlı mısınız" sorusu ve karşısındaki "inançsızım","inancım zayıf", "inancım güçlü" şeklindeki seçenekler... Cinsellik ile inanç arasındaki bağlantıyı iyi-kötü anlıyorum. Fakat bu inançlara bu şekilde bir belirlenim koymak ne kadar doğru? Hangi seçeneğin bana uyduğu ya da verdiğim cevabın istenileni yansıtıp yansıtmadığı nereden anlaşılacak? Diyelim ki ben şeytana bütün varlığımla tapan bir satanistim. Peki bu anket sorusuna benim inancım güçlü diye mi cevap vermem gerekir yoksa inançsızım diye mi? Bir inanç var ortada ama bu ille "o" tanrı mı olmalı? Ya da misal ben Spinozacıyım, Tanrı benim için doğanın ta kendisi ve onun kendine ait bir iradesi yok. Benim inancım güçlü değil mi? Tanrı'nın iradesine inanmamam inancımın zayıflığını gösterir mi? Daha ilk sorudan ankete karşı beklentileri değişiyor insanın. Ben agnostiğim ve buna rağmen bu soruda hangi seçeneği işaretleyeceğim konusunda kararsız kaldım. Diğer yandan da cevapların aslında sadece 3 büyük dine karşılık sorulduğunu bildiğim için istenilen cevabı yazdım. Anketi hazırlayan zihniyetin ne kadar basmakalıp bir zihniyet olduğu belli. Din konusu sadece "Tanrı'ya inanmıyorum", "inanıyorum ama kitapta yazanları harfiyen uygulamıyorum", "inanıyorum ve kitapta yazanları uyguluyorum"dan ibaret değil. Fakat ilahiyat fakültelerinde bile (ilahiyatın diğer anlamı teoloji yani dinbilimi olmasına rağmen) öğretilen şeylerin tek bir dinin propogandasından ibaret olduğu bir ülkede ilkel beyinli insanların hazırladıkları bir anketten de fazla bir şey beklememeliyim herhalde... Sonuç olarak herkesin dini kendine, beni alakadar etmez. Ama insanların eksik yanlarını bu konuda bilgiliymiş gibi sunmaları bana dokunuyor. Bu arada ben mi ne cevap verdim? Hayal gücünüze bırakıyorum...