2 Mayıs 2009 Cumartesi

Alacakaranlığın Kazığı...

En sonunda şu herkesin bayıldığı Twilight filmini izledim. Filmin sonunda düşündüğüm şey " bu muymuş" oldu... Bu kadar sevilmesinin nedeni herhalde filmin kahramanının güya yakışıklı bir vampir olmasıdır. Neden insanlar karşı cins tarafından ısırılıp kanlarının içilmesini bu kadar harika buluyorlar? Sülükler de aynı şeyi yapıyor ama kimsenin onlar tarafından kanlarının emilmesini dört gözle beklediğini sanmıyorum. Karşı cinsin hayvansı cazibesine duyulan bu ihtiyaç nedir? Bir yanda romantizm isteyen kızların öbür yanda bir kan emici tarafından vahşice ısırılma isteği bir çelişki değil midir? Hadi erkekleri anlıyorum karşı cinste aradıkları çoğunlukla romantizm olmadığı için ama bu kızlar? Belki de istedikleri vampirin ısırığı değil uzun hayat tecrübesidir. Harika şatolarda kırmızı kadife perdeler gümüş şamdanlar kuyruklu piyanolar içindeki romantik yaşamdır aradıkları. Böyle bir çağda yaşamış olup günümüze geldiğinde de bu dönemdeki romantizmi beraberinde getirmiş oldukları inancıdır... Ama böyle bakıldığında da vampirin doğasına ters düşüyor romantizm. Vampir dediğin tüm duygularından ve ruhundan arınmış bir varlık değil midir? O zaman romantik vampir tam anlamıyla bulunmaz nimettir. Demek ki kızlar yine imkansızı ister, ulaşılamayanı... Bu vampirle aşk senaryolarını yazanlar da herhalde bunu düşünerek yazarlar. Sözüm kitaptan dışarı tabi, kitabı okumadım o yüzden ne kadar satış gayesi güdülerek yazıldığını bilemem. Şöyle bir baktığımda gördüğüm çoğu vampir filmine göre vasat kaldı bu film. Ne duygusal olarak tatmin edebildi beni ne de aksiyon açısından.. Hâlbuki vampirleri çok severdim ben? Büyüyorum galiba...

1 yorum:

  1. Evet. İşte beklediğim yazı. Hislerimin tercümanı olan ablam (=

    YanıtlaSil